Yetki Kamu Düzeninden mi?
Bilim insanlarının sık sık söylediği gibi, “her güç bir kaynaktan doğar.” Peki ya toplumdaki yetki dediğimiz şeyin kaynağı nedir?
Bugün bu soruya, karmaşık hukuk teorilerini basitleştirerek ama bilimsel bir merakla yaklaşalım. Çünkü “yetki kamu düzeninden mi gelir?” sorusu, sadece hukukçuların değil; yönetilen, yöneten, sorgulayan herkesin sorusudur.
Yetkinin Bilimsel Kökeni: Sosyal Düzenin Doğası
Sosyoloji, psikoloji ve siyaset bilimi bize şunu öğretir: İnsan toplulukları düzenli yaşamak için belli kurallar ve bu kuralları uygulayan otoriteler yaratır. Max Weber’in “meşru otorite” kavramı, bu noktada önem kazanır. Weber’e göre otorite, ancak toplum tarafından meşru görülüyorsa kalıcı olabilir.
Yani, yetki aslında gökten inen bir güç değil; toplumun düzen isteğinden doğan bir ihtiyaçtır.
Bu bakış açısıyla kamu düzeni, yetkinin sadece arka planı değil, doğrudan kaynağıdır. Çünkü kamu düzeni olmadan meşruiyet olmaz; meşruiyet olmadan da yetki sürdürülemez.
Kamu Düzeni Nedir, Ne Değildir?
Bilimsel olarak kamu düzeni, toplumun güvenliğini, refahını ve birlikte yaşama iradesini koruyan kurallar bütünü olarak tanımlanır. Ancak bu tanım sadece yasal metinlerle sınırlı değildir.
Kamu düzeni, aynı zamanda toplumsal uzlaşının, ortak değerlerin ve etik bilincin toplamıdır.
Psikoloji açısından bakarsak, insanlar kaos yerine öngörülebilirliği tercih eder. Beynin limbik sistemi, belirsizlikte kaygı üretir; bu nedenle bireyler içgüdüsel olarak “düzen” arar. İşte bu düzen ihtiyacı, otoriteye duyulan rızayı doğurur.
Yani yetkinin varlığı, sadece yasalarla değil, insanların iç dünyasındaki düzen arzusuyla da ilişkilidir.
Yetki ve Kamu Düzeni Arasındaki Karşılıklı Bağımlılık
Hukuki sistemlerde kamu düzeni, devletin temel işlevlerini belirler: güvenlik, adalet, eğitim, sağlık ve eşitlik. Yetki ise bu işlevlerin uygulanmasını sağlar.
Bu durumda biri diğerinin önünde değildir; aksine birbirine bağlıdır.
Kamu düzeni yetkiye zemin oluşturur.
Yetki kamu düzenini koruyarak meşruiyet kazanır.
Eğer kamu düzeni bozulursa, yetki sorgulanır. Eğer yetki kötüye kullanılırsa, kamu düzeni zedelenir.
Bu ikili denge, hem bilimsel hem de toplumsal olarak sürdürülebilir bir yönetimin temelidir.
Modern Araştırmalar Ne Söylüyor?
Son yıllarda yapılan sosyopolitik araştırmalar, toplumların düzen algısının yetki kabulünü doğrudan etkilediğini gösteriyor.
2022 yılında yapılan bir Cambridge Üniversitesi araştırması, yüksek düzeyde kurumsal güvene sahip toplumlarda yetkinin daha az sorgulandığını, buna karşılık adalet duygusunun zayıf olduğu ülkelerde otoriteye direnç oluştuğunu ortaya koydu.
Bu da gösteriyor ki, kamu düzeni sadece güvenlik değil, adalet duygusu, sosyal eşitlik ve etik değerlere dayanan bir yapıdır.
Kısacası, yetki ne sadece devletin elinde doğar, ne de tek taraflı bir güçtür. Toplumun ortak bilinç düzeyi, kamu düzeninin sağlamlığı ve bireylerin rızası olmadan yetki yaşayamaz.
Yetkinin Sınırı: Bilim, Vicdan ve Toplum
Felsefi olarak da bu konu tartışmalıdır. Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi”nden günümüz etik teorilerine kadar her düşünür, yetkinin sınırını kamu yararıyla ilişkilendirir.
Kamu yararının olmadığı yerde yetki, bilimsel olarak otorite değil, baskı haline gelir.
O yüzden yetkiyi anlamak, aslında toplumun vicdanını anlamaktır.
Bir kamu görevlisinin kararından, bir öğretmenin sınıf yönetimine kadar her “yetki kullanımı”, kamu düzeninin küçük bir yansımasıdır. Düzen ne kadar adilse, yetki o kadar meşrudur.
Sonuç: Yetki Nereden Gelir, Kime Aittir?
Bilim bize şunu söyler: Yetki, kamu düzeninin hem sonucu hem garantisidir.
Toplum, düzeni korumak için yetki verir; yetki de düzeni sürdürdüğü sürece var olur.
Eğer biri zayıflarsa, diğeri anlamını yitirir.
Bu yüzden “yetki kamu düzeninden mi gelir?” sorusu, aynı zamanda şu soruyu da içerir:
Kamu düzenini kim tanımlar? Biz mi, kurumlar mı, yoksa ortak vicdan mı?
Belki de yanıt, hepimizin içindeki düzen isteğinde gizlidir.
Sen ne düşünüyorsun?
Yetkinin kaynağı yasalar mı, yoksa toplumun sessiz uzlaşısı mı?